Bir sabah kahvesinin kokusu, uzun zamandır aramadığınız bir dosttan gelen mesaj, kalabalıkta hiç tanımadığınız birinin size gülümsemesi… Bunlar hayatın bize sunduğu, gözden kaçırdığımız hediyelerdir. Küçük şeylerdir ama etkileri büyüktür.
Toplum olarak çoğu zaman mutluluğu erteliyoruz. “Şunu alınca mutlu olacağım, bu iş bitince rahatlayacağım” diyoruz. Oysa mutluluk gelecekte değil, tam şu anda karşımızda duruyor. Bir çocuğun kahkahasında, rüzgârın saçlarımızı savuruşunda, eve girdiğimizde bizi karşılayan sessizlikte…
Belki de asıl mesele, büyük mutlulukların peşinde koşarken küçük mutlulukları kaybetmemek. Çünkü küçük şeyler, kalbimizi besleyen asıl kaynak. Onlar olmadan büyük hedeflerimizin de anlamı kalmıyor.
Kendi adıma şunu öğrendim: Mutluluk bir sonuç değil, bir farkındalık. Yolda yürürken gökyüzüne bakmak, sofradaki ekmeğin tadına varmak, birine “iyi ki varsın” demek… İşte bunlar hayatı anlamlı kılıyor.
Belki de bugün hepimizin ihtiyacı olan şey, biraz yavaşlamak ve o küçücük şeylere yeniden değer vermek. Çünkü gerçek mutluluk, zaten hayatımızın içinde saklı.
Büyük kavramlar, küçük dokunuşlarla doğar..